27 Aralık 2013 Cuma
Akif'e Saygı Duruşu (20 Aralık 1873 - 27 Aralık 1936)
"Sâhipsiz olan memleketin batması haktır;
Sen sâhip olursan bu vatan batmayacaktır."
- M. Akif, 1913. (Atiyi Karanlık Görerek Azmi Bırakmak isimli şiirinden bir bölüm) -
19 Aralık 2013 Perşembe
Biz Kimiz?
1.) Türkçüyüz.
2.) Arınmış Türkçeciyiz.
3.) Yasacıyız.
4.) Toplumcuyuz.
5.) Milli gelenekçiyiz.
6.) Şuurlu demokrasiye taraftarız.
7.) Ahlakçıyız.
8.) Bilimciyiz.
9.) Teknikçiyiz.
2.) Arınmış Türkçeciyiz.
3.) Yasacıyız.
4.) Toplumcuyuz.
5.) Milli gelenekçiyiz.
6.) Şuurlu demokrasiye taraftarız.
7.) Ahlakçıyız.
8.) Bilimciyiz.
9.) Teknikçiyiz.
Atsız - Orkun, Sayı 1, Şubat 1962
10 Aralık 2013 Salı
Atsız'a Saygı Duruşu (12 Ocak 1905 - 11 Aralık 1975)
KADER
Dünyada gerçi olmadı bir şeyde kârımız
Ukbâda belki olsa gerek itibârımız.
Ağyâr gül kopardı dikenden demet demet,
Hâr oldu bağrımızda çiçek yüzlü yârımız.
Yükseldi arşa neşvesi dünun, esâfilin;
Toprakta gizli kaldı bizim âh ü zârımız.
Baş eğmedik edâniye ikbâl ü câh için;
Mâziye, ırka, sancağadır iftihârımız.
Şâd olmamak olur mu, Kızıl Elma semtine
Bir gün dönerse râyet-i âli-tebârımız.
Hiçbir emel gönülde karâr etmiyor bugün,
Ermektedir, şitâya hazin sonbahârımız.
Hakanların dikilmeli Altay’da tuğları,
Varsın cihanda olmayagörsün mezârımız.
Atsız, 1952
9 Aralık 2013 Pazartesi
Gazel - Gazi Giray Han II
Râyete meylederiz kâmet-i dil-cû yerine
Tûğa dil bağlamışız kâkül-i hoş-bû yerine
Heves-i tîr ü keman çıkmadı dilden aslâ
Nâveg-î gamze-i dil-dûz ile ebru yerine
Süreriz tîğimizin zevk ü safâsın her dem
Sîm-tenlerle olan lezzet-i pehlû yerine
Gerden-i tevsen-i zîbâda kutâs-i dil-bend
Bağladı gönlümüzü zülf ile gîsû yerine
Severiz esb-i hünermend-i sabâ-reftârı
Bir perî-şekl sanem bir gözü âhû yerine
Gönlümüz şâhid-i zîbâ-yı cihâda verdik
Dil-ber-i mâh-rub ü yâr-i perî-rû yerine
Seferin cevri çok ümmîd-i vefâ ile velî
Olduk âşüftesi bir şûh-i cefâ-cû yerine
Tûğa dil bağlamışız kâkül-i hoş-bû yerine
Heves-i tîr ü keman çıkmadı dilden aslâ
Nâveg-î gamze-i dil-dûz ile ebru yerine
Süreriz tîğimizin zevk ü safâsın her dem
Sîm-tenlerle olan lezzet-i pehlû yerine
Gerden-i tevsen-i zîbâda kutâs-i dil-bend
Bağladı gönlümüzü zülf ile gîsû yerine
Severiz esb-i hünermend-i sabâ-reftârı
Bir perî-şekl sanem bir gözü âhû yerine
Gönlümüz şâhid-i zîbâ-yı cihâda verdik
Dil-ber-i mâh-rub ü yâr-i perî-rû yerine
Seferin cevri çok ümmîd-i vefâ ile velî
Olduk âşüftesi bir şûh-i cefâ-cû yerine
Olmuşuz cân ile billâh Gazâyî teşne
Kanını düşmen-i dînin içeriz su yerine
Kanını düşmen-i dînin içeriz su yerine
30 Kasım 2013 Cumartesi
Ahir Zaman - Yunus Emre
- Acaba Yunus günümüzü mü tarif ediyor? -
İşidün hey ulular
Ahir zaman olısar
Sağ müslüman seyrekdür
Ol da gümân olısar
Danişmend okur tutmaz
Derviş yolun gözetmez
Bu halk öğüd işitmez
Sağır heman olısar
Gitdi beyler mürveti
Binmişler birer atı
Yediği yoksul eti
İçtiği kan olısar
Yani er kopdı erden
Elin çekmez murdardan
Deccal kopısar yerden
Onlar uyan olısar
Birbirine yanu yana
İtdiğin kalur sana
Yarın mahşer gününde
Cümle ayan olısar
Ey Yunus imdi senün
Işkıla geçsün günün
Sevdüğün kişi senun
Canına can olısar
Ahir zaman olısar
Sağ müslüman seyrekdür
Ol da gümân olısar
Danişmend okur tutmaz
Derviş yolun gözetmez
Bu halk öğüd işitmez
Sağır heman olısar
Gitdi beyler mürveti
Binmişler birer atı
Yediği yoksul eti
İçtiği kan olısar
Yani er kopdı erden
Elin çekmez murdardan
Deccal kopısar yerden
Onlar uyan olısar
Birbirine yanu yana
İtdiğin kalur sana
Yarın mahşer gününde
Cümle ayan olısar
Ey Yunus imdi senün
Işkıla geçsün günün
Sevdüğün kişi senun
Canına can olısar
- Yunus Emre -
15 Kasım 2013 Cuma
Gökçen Efe (1891, Ödemiş - 16 Kasım 1919, Tire)
Asıl adı Hüseyin'dir. Uzun yıllar akrabası olan Çakırcalı'nın yanında zeybeklik yaptı. 1914 yılında dönemin İttihat ve Terakki İzmir sekreteri Celal (Bayar) Bey ve İzmir valisi Rahmi Bey'in telkinleri sonucu efeliği bıraktı. Yunanlılar'ın İzmir'e asker çıkarması sonucu tekrar dağa çıktı ve Kuva-yi Milliye'ye katıldı. Yaptığı baskınlarla Yunan ordusuna önemli kayıplar verdirdi. 16 Kasım 1919'da İzmir'in Tire ilçesi yakınlarındaki Göcen Dağı civarında Yunanlılar tarafından şehit edildi...
10 Kasım 2013 Pazar
Nerdesin Atatürk, Nerdesin?
- Arif Nihat Asya, 10 Kasım 1946 / Adana -
İşte biz, bugün bu saatte, burada seninle randevu verdiğimiz yerdeyiz...
Sen nerdesin? Heykellerde mi, mezarlarda mı, taşlarda mısın?...
Bu sararmış yüzler, bu yerlere çevrilmiş gözler, bu hıçkırıklar, bu gözyaşları nedir?...
Boğulan hıçkırıklarda mı, dökülen yaşlarda mısın?...
Yurdumun yine baharı yeşil, mavi, pembe...
Yine kışı hırçın, beyaz. Mevsimler bıraktığın gibi...
Yerliyerinde... Ve senin Adana'n, yine senin bakışların kadar ılık...
Sen yazlarda mı kaldın, baharlarda mı, kışlarda mısın?...
Gözlerimiz yollarda kaldı, sen yollarda kaldın; gelemedin.
Uzat elini: İnişlerde mi, yokuşlarda mısın?
Gözlerimizi yumunca görünüyor, açınca kayboluyorsun...
Kimden soralım, nerde bulalım seni: Hayallerde mi, düşlerde misin?...
Şu kubbelerde, şu tavanlarda senin için “Yaşa!” seslerinin ve ışıklarının çınlayıp taştığı günler biliriz...
Yine alkışlarda mı, eller üstünde mi, gözlerde mi, gönüllerde mi, başlarda mısın?
Senin kumandanla yürüyor, senin kumandanla duruyor orduların...
Sesin kulaklarda...
Sen yürüyüşlerde mi, duruşlarda mısın?
Boruların çınlıyor çın çın...
Davulların, trampetlerin vuruluyor gümbür, gümbür...
Söyle: Borularda mı, vuruşlarda mısın?
Destanlara geçen masallara karışan bir adın var; manilerin söylendi, şiirlerin yazıldı...
Sen ATA oldun ve sözlerin ATASÖZÜ oldu; fakat kendin nerde kaldın?...
Atasözlerinde mi, manilerde mi, deyişlerde misin?
Akşam yine sofranı kurduk, sevdiğin şeyleri dizdik; seni sevenler toplanıp oturduk, bekliyoruz.
Sen nerdesin? Sen ki iki elin kanda olsa gelirdin.
Yoksa bizden gizli, bize müjdeler getirecek muhteşem işlerde misin?
Sağda aradık, solda aradık; bir düne çevirdik başımızı bir yarına baktık.
Bilmem ki geleceklerde mi, geçmişlerde misin?
Heryerin süsü, her işin âşinası idin.
Sorduk: Ankara'dadır dediler, senin için...
Nerdeysen oraya gelelim...
Söyle: Güreşlerde misin, yarışlarda mısın?
Yazdığın kitabı heceliyor, heceliyor, sökemiyoruz; kitabından okutmaya gel bizi...
Ses ver bize... Sesimize cevap verirdin nerde olsan...
Yoksa yine sınır boyu manevralarda mı, savaşlarda mısın?
Dilimizde sevdiğin havalar...
“Alişim”i çalıyoruz: “Allı Yemeni”yi, “Dağbaşı”nı, “İstiklâl Marşı”nı söylüyoruz.
Sesin sesimizden ayrı değil, fakat sen nerdesin?...
Şarkılarda mı, türkülerde mi, marşlarda mısın?
İşte biz bugün, bu saatte, burada seninle randevu verdiğimiz yerdeyiz.
Sen heykellerde mi, mezarlarda mı, taşlarda mısın?
Yazdığın kitabı heceliyor, heceliyor, sökemiyoruz; kitabından okutmaya gel bizi...
Ses ver bize... Sesimize cevap verirdin nerde olsan...
Yoksa yine sınır boyu manevralarda mı, savaşlarda mısın?
İşte biz, bugün bu saatte, burada seninle randevu verdiğimiz yerdeyiz...
Sen nerdesin? Heykellerde mi, mezarlarda mı, taşlarda mısın?...
Bu sararmış yüzler, bu yerlere çevrilmiş gözler, bu hıçkırıklar, bu gözyaşları nedir?...
Boğulan hıçkırıklarda mı, dökülen yaşlarda mısın?...
Yurdumun yine baharı yeşil, mavi, pembe...
Yine kışı hırçın, beyaz. Mevsimler bıraktığın gibi...
Yerliyerinde... Ve senin Adana'n, yine senin bakışların kadar ılık...
Sen yazlarda mı kaldın, baharlarda mı, kışlarda mısın?...
Gözlerimiz yollarda kaldı, sen yollarda kaldın; gelemedin.
Uzat elini: İnişlerde mi, yokuşlarda mısın?
Gözlerimizi yumunca görünüyor, açınca kayboluyorsun...
Kimden soralım, nerde bulalım seni: Hayallerde mi, düşlerde misin?...
Şu kubbelerde, şu tavanlarda senin için “Yaşa!” seslerinin ve ışıklarının çınlayıp taştığı günler biliriz...
Yine alkışlarda mı, eller üstünde mi, gözlerde mi, gönüllerde mi, başlarda mısın?
Senin kumandanla yürüyor, senin kumandanla duruyor orduların...
Sesin kulaklarda...
Sen yürüyüşlerde mi, duruşlarda mısın?
Boruların çınlıyor çın çın...
Davulların, trampetlerin vuruluyor gümbür, gümbür...
Söyle: Borularda mı, vuruşlarda mısın?
Destanlara geçen masallara karışan bir adın var; manilerin söylendi, şiirlerin yazıldı...
Sen ATA oldun ve sözlerin ATASÖZÜ oldu; fakat kendin nerde kaldın?...
Atasözlerinde mi, manilerde mi, deyişlerde misin?
Akşam yine sofranı kurduk, sevdiğin şeyleri dizdik; seni sevenler toplanıp oturduk, bekliyoruz.
Sen nerdesin? Sen ki iki elin kanda olsa gelirdin.
Yoksa bizden gizli, bize müjdeler getirecek muhteşem işlerde misin?
Sağda aradık, solda aradık; bir düne çevirdik başımızı bir yarına baktık.
Bilmem ki geleceklerde mi, geçmişlerde misin?
Heryerin süsü, her işin âşinası idin.
Sorduk: Ankara'dadır dediler, senin için...
Nerdeysen oraya gelelim...
Söyle: Güreşlerde misin, yarışlarda mısın?
Yazdığın kitabı heceliyor, heceliyor, sökemiyoruz; kitabından okutmaya gel bizi...
Ses ver bize... Sesimize cevap verirdin nerde olsan...
Yoksa yine sınır boyu manevralarda mı, savaşlarda mısın?
Dilimizde sevdiğin havalar...
“Alişim”i çalıyoruz: “Allı Yemeni”yi, “Dağbaşı”nı, “İstiklâl Marşı”nı söylüyoruz.
Sesin sesimizden ayrı değil, fakat sen nerdesin?...
Şarkılarda mı, türkülerde mi, marşlarda mısın?
İşte biz bugün, bu saatte, burada seninle randevu verdiğimiz yerdeyiz.
Sen heykellerde mi, mezarlarda mı, taşlarda mısın?
Yazdığın kitabı heceliyor, heceliyor, sökemiyoruz; kitabından okutmaya gel bizi...
Ses ver bize... Sesimize cevap verirdin nerde olsan...
Yoksa yine sınır boyu manevralarda mı, savaşlarda mısın?
8 Kasım 2013 Cuma
Manisa İl Merkezinde Saruhanlılar Döneminden Günümüze Ulaşan Eserler - Bölüm 2
Hazırlayan: Tonyukuk
7.) Saruhan Bey Türbesi
- Acun, Hakkı (1999). Manisa’da Türk Devri Yapıları. Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları
- http://www.istanbul.edu.tr/Bolumler/guzelsanat/beylikler.htm
- http://www.manisakulturturizm.gov.tr/belge/1-56241/ulu-camii-ve--kulliyesi-manisa-merkez.html
- Fotoğraflar 2013 yılı içerisinde çeşitli zamanlarda tarafımdan çekilmiştir.
7.) Saruhan Bey Türbesi
Türbe Saruhanoğulları Beyliği’nin kurucusu Alpagu oğlu Saruhan Bey’e aittir. İzmir Caddesi üzerinde Muradiye ve Sultan camileri arasındaki alanda yer alır. Kitabesi yoktur. Saruhan Beyin torunu İshak Çelebi tarafından yaptırıldığı düşünülmektedir. Saruhan Bey’in 1345, İshak Çelebi’nin 1388 de öldüğünden yola çıkarak bu tarihler arasında yapıldığı kabul edilir.
Resim: Saruhan Bey türbesi
http://www.flickr.com/photos/107625956@N06/10676638353/in/set-72157637316852616
Resim: Saruhan Bey’in mezarı
http://www.flickr.com/photos/107625956@N06/10676435426/in/set-72157637316852616
Türbe dıştan enine dikdörtgen ve kubbelidir. Doğu cephesinde bulunan yıkık kemer izi orijinal türbenin bitişiğinde başka bir yapının daha bulunduğunu gösterir. Bugün var olmayan bu yapının ne olduğu konusunda farklı iddialar vardır. Hakkı Acun bu ikinci yapının da bir türbe olduğu ve bu şekilde bölgenin bir aile mezarlığı haline getirildiği görüşünü dile getirir. Yapının kuzey ve doğusundaki ahşap kapılar üzerinde kündekari tekniği ile yapılmış süslemeler vardır.
Türbenin doğu tarafındaki bahçe içinde 1828-1829 civarlarında vefat etmiş olan türbenin türbedarı Selim Efendi’nin mezarı bulunur.
8.) Darphane
İshak Çelebi Mahallesi, Küpbaşı Sokağı’ndadır. Ulu Cami’nin 50 metre kadar güneybatısında bulunur. Kare planlı, iki katlı ve üzeri kubbe ile örtülüdür. Yapının kitabesi yoktur. İçerisinde bulunmuş olan sikkelere göre tarihlendirilir. Bu sikkeler arasında 1362 tarihli İlyas Bey adına basılmış bir sikke bulunmaktadır. Bu yüzden bu tarihten önce yapıldığı kabul edilir. Yapının hangi amaçla yapıldığı konusunda farklı görüşler vardır. Zaviye, köşk, darphane veya bir dükkanın imalathanesi olduğu iddia edilmiştir. Hakkı Acun, yapının darphane veya imalathane olduğu fikrindedir. Çeşitli zamanlarda restore edilen yapıda, 2013 yılında yeni bir restorasyon ve çevre düzenlemesi çalışması başlamıştır. Anadolu’da pek benzerine rastlanılmayan yapı Manisa’nın ilginç eserlerinden birisidir.
Resim: Darphane (2013 restorasyonundan önce)
http://www.flickr.com/photos/107625956@N06/10676524053/in/set-72157637316852616
9.) Gülgün Hatun (Dere) Külliyesi
Külliye, Dere Mahallesi Kumludere Caddesi üzerinde, Kabak Tekkesi ve Revak Sultan Türbesi arasındaki alandadır. İshak Çelebi’nin karısı Gülgün Hatun tarafından 14. yüzyılın ikinci yarısında yaptırılmıştır. Mescit, hamam, zaviye, türbe ve çeşmeden oluşan külliyeden geriye mescit, hamam ve türbe kalmıştır. Geçirdiği restorasyonlar ve çevre düzenlemeleri ile külliye tamamen gün yüzüne çıkarılmıştır.
9.1.) Mescit
Kare planlı ve üzeri kubbe ile örtülü küçük bir mescittir. Yuvarlak gövdeli minare yapıya sonradan eklenmiştir. İçinde ve dışında günümüze ulaşmış bir süsleme bulunmamaktadır.
Resim: Gülgün Hatun Mesciti
http://www.flickr.com/photos/107625956@N06/10676829343/in/set-72157637316852616
9.2.) Hamam
Mescitin kuzey duvarına bitişik olarak yapılmıştır. Semavi Eyice tarafından yapılan sınıflandırmaya göre “Haçvari Dört Eyvan Şemalı ve Köşe Hücreli” bir hahamdır. Sıcaklık, ılıklık, tıraşlık ve soğukluk bölümlerinden oluşur. Plan olarak yine Saruhanlılar döneminde yapılmış olan Çukur Hamamı’na benzer. Geçirdiği restorasyon sonrası kapalı durumda bulunan yapı şu an hamam olarak ya da başka bir amaç için kullanılmamaktadır.
Resim: Gülgün Hatun Hamamı
http://www.flickr.com/photos/107625956@N06/10676591545/in/set-72157637316852616
9.3.) Yedikızlar Türbesi
Hamamın 50 metre kadar doğusunda yer alır. İçerisinde yedi tane mezar bulunmaktadır. Bu mezarlardan birinin Gülgün Hatun’a, geri kalan altısının ise onun kızlarına ait olduğu rivayet edilir.
Resim: Yedikızlar Türbesi
http://www.flickr.com/photos/107625956@N06/10676609965/in/set-72157637316852616
10.) Ulu Camii ve Külliyesi
Cami, medrese, türbe, hamam, çeşmeler ve mevlevihaneden oluşan külliye Saruhanlılar döneminden günümüze ulaşan en önemli eserdir. Spil Dağı eteklerinde kale surları dışında inşa edilmiştir. Külliyedeki yapılar 1366 ile 1378 yılları arasında Saruhanoğlu İshak Çelebi döneminde yapılmıştır.
10.1.) Ulu Camii
Resim: Manisa Ulu Camii
http://www.flickr.com/photos/107625956@N06/10676647955/in/set-72157637316852616
Resim: Kuzey Taç Kapı
http://www.flickr.com/photos/107625956@N06/10676753174/in/set-72157637316852616
Resim: Kuzey Taç Kapı Süslemeleri
http://www.flickr.com/photos/107625956@N06/10676776644/in/set-72157637316852616
Cami, kuzey yönündeki avlu taç kapısı üzerinde yer alan kitabeye göre tarihlendirilir. Kitabede günümüz Türkçesi ile şunlar yazılıdır:
Sağ taraf: “Mescitleri insanlara ibadethane kılan Allah’a hamdederim. Varlıkların en faziletlisi ve mahlukların en hayırlısı olan resulü Muhammed’e salat ve selam olsun.”
Resim: Kitabe (Sağ Taraf)
http://www.flickr.com/photos/107625956@N06/10677012413/in/set-72157637316852616
Kapı üzerindeki bölüm: “Bu güzel mabedi ve cami-i şerifi imar etmeye kalkan ... bu mescitin tamamlanmasında uğraş veren büyük sultan, milletlerin yükünü yüklenen ikinci İskender’dir. O, kötülüklerin yok edicisi, kafirlerin kahredicisi, Allah yolunda muzaffer bir kişidir.”
Resim: Kitabe (Kapı üzerindeki bölüm)
http://www.flickr.com/photos/107625956@N06/10676994463/in/set-72157637316852616
Sol taraf: “Kulların günahlarını affeden Allah’ın inayetiyle desteklenen Saruhan Bey’in torunu, İlyas Bey’in oğlu İshak Çelebi; Allah onun mülkünü daim kılsın. 768 (= M. 1366)”
Resim: Kitabe (Sol Taraf)
http://www.flickr.com/photos/107625956@N06/10676773615/in/set-72157637316852616
Kitabeden de anlaşıldığı gibi cami Saruhan Bey’in torunu İshak Çelebi tarafından 1366 yılında yaptırılmıştır. Gerek Osmanlı, gerekse Cumhuriyet döneminde çeşitli onarımlar geçiren cami günümüzde de ibadete açıktır. Caminin yapımında bol miktarda devşirme malzeme kullanılmış olması dikkati çeker. Bazı kaynaklarda caminin yapıldığı yerde daha önceden antik bir yapı olduğu ve caminin de bu yapının kalıntıları üzerine inşa edildiği yazılıdır.
Cami, kareye yakın dikdörtgen planlı olup harimin üzeri kubbe ile örtülüdür. Sekizgen kasnak üzerine oturan bu mihrap önü kubbenin çapı 10 metrenin üzerindedir. Hakkı Acun, caminin bu mihrap önü kubbesinin merkezi bir mekan yaratma açısından Osmanlı mirari anlayışını etkileyen önemli bir adım olduğunu belirtir. Anadolu’da bilinen camiler arasında sekizgen kasnak üzerine oturan ilk kubbe de Manisa Ulu Camii’nde bulunmaktadır.
Caminin bir diğer önemli özelliği de harimin kuzey tarafında yer alan üç tarafı revaklarla çevrili, ortasında bir şadırvan bulunan avlusudur. Hakkı Acun, bu avlu tipinin beylikler döneminde yapılan ilk örneği olduğunu belirtir. Avlu revaklarını taşıyan farklı tipteki sütunlar devşirme başlıklıdır. Avlunun ana giriş kapısı kuzey tarafta yer alan görkemli taç kapıdır. Caminin kitabesi de bu taç kapı üzerinde yer alır.
Resim: Avlu Revakları
http://www.flickr.com/photos/107625956@N06/10676826155/in/set-72157637316852616
Resim: Minare
http://www.flickr.com/photos/107625956@N06/10677111883/in/set-72157637316852616
Resim: Devşirme Sütun Başlıkları
http://www.flickr.com/photos/107625956@N06/10676906746/in/set-72157637316852616
http://www.flickr.com/photos/107625956@N06/10677135943/in/set-72157637316852616
http://www.flickr.com/photos/107625956@N06/10677149533/in/set-72157637316852616
http://www.flickr.com/photos/107625956@N06/10676948116/in/set-72157637316852616
http://www.flickr.com/photos/107625956@N06/10676979974/in/set-72157637316852616
http://www.flickr.com/photos/107625956@N06/10676997204/in/set-72157637316852616
http://www.flickr.com/photos/107625956@N06/10677005594/in/set-72157637316852616
Avlunun doğu tarafında da kuzeydekine göre daha küçük olmakla birlikte bir taç kapı daha vardır. Doğudaki taç kapının üst sağ ve sol yanlarında muhtemelen eski Yunanca olan yazıların ve süslemelerin bulunduğu mermer parçalar dikkat çekicidir. Avlunun batı tarafında ise İshak Çelebi türbesinin ve medresenin olduğu bölüme geçilen bir kapı bulunur.
Resim: Saruhan Bey türbesi
http://www.flickr.com/photos/107625956@N06/10676638353/in/set-72157637316852616
Resim: Saruhan Bey’in mezarı
http://www.flickr.com/photos/107625956@N06/10676435426/in/set-72157637316852616
Türbe dıştan enine dikdörtgen ve kubbelidir. Doğu cephesinde bulunan yıkık kemer izi orijinal türbenin bitişiğinde başka bir yapının daha bulunduğunu gösterir. Bugün var olmayan bu yapının ne olduğu konusunda farklı iddialar vardır. Hakkı Acun bu ikinci yapının da bir türbe olduğu ve bu şekilde bölgenin bir aile mezarlığı haline getirildiği görüşünü dile getirir. Yapının kuzey ve doğusundaki ahşap kapılar üzerinde kündekari tekniği ile yapılmış süslemeler vardır.
Türbenin doğu tarafındaki bahçe içinde 1828-1829 civarlarında vefat etmiş olan türbenin türbedarı Selim Efendi’nin mezarı bulunur.
8.) Darphane
İshak Çelebi Mahallesi, Küpbaşı Sokağı’ndadır. Ulu Cami’nin 50 metre kadar güneybatısında bulunur. Kare planlı, iki katlı ve üzeri kubbe ile örtülüdür. Yapının kitabesi yoktur. İçerisinde bulunmuş olan sikkelere göre tarihlendirilir. Bu sikkeler arasında 1362 tarihli İlyas Bey adına basılmış bir sikke bulunmaktadır. Bu yüzden bu tarihten önce yapıldığı kabul edilir. Yapının hangi amaçla yapıldığı konusunda farklı görüşler vardır. Zaviye, köşk, darphane veya bir dükkanın imalathanesi olduğu iddia edilmiştir. Hakkı Acun, yapının darphane veya imalathane olduğu fikrindedir. Çeşitli zamanlarda restore edilen yapıda, 2013 yılında yeni bir restorasyon ve çevre düzenlemesi çalışması başlamıştır. Anadolu’da pek benzerine rastlanılmayan yapı Manisa’nın ilginç eserlerinden birisidir.
Resim: Darphane (2013 restorasyonundan önce)
http://www.flickr.com/photos/107625956@N06/10676524053/in/set-72157637316852616
9.) Gülgün Hatun (Dere) Külliyesi
Külliye, Dere Mahallesi Kumludere Caddesi üzerinde, Kabak Tekkesi ve Revak Sultan Türbesi arasındaki alandadır. İshak Çelebi’nin karısı Gülgün Hatun tarafından 14. yüzyılın ikinci yarısında yaptırılmıştır. Mescit, hamam, zaviye, türbe ve çeşmeden oluşan külliyeden geriye mescit, hamam ve türbe kalmıştır. Geçirdiği restorasyonlar ve çevre düzenlemeleri ile külliye tamamen gün yüzüne çıkarılmıştır.
9.1.) Mescit
Kare planlı ve üzeri kubbe ile örtülü küçük bir mescittir. Yuvarlak gövdeli minare yapıya sonradan eklenmiştir. İçinde ve dışında günümüze ulaşmış bir süsleme bulunmamaktadır.
Resim: Gülgün Hatun Mesciti
http://www.flickr.com/photos/107625956@N06/10676829343/in/set-72157637316852616
9.2.) Hamam
Mescitin kuzey duvarına bitişik olarak yapılmıştır. Semavi Eyice tarafından yapılan sınıflandırmaya göre “Haçvari Dört Eyvan Şemalı ve Köşe Hücreli” bir hahamdır. Sıcaklık, ılıklık, tıraşlık ve soğukluk bölümlerinden oluşur. Plan olarak yine Saruhanlılar döneminde yapılmış olan Çukur Hamamı’na benzer. Geçirdiği restorasyon sonrası kapalı durumda bulunan yapı şu an hamam olarak ya da başka bir amaç için kullanılmamaktadır.
Resim: Gülgün Hatun Hamamı
http://www.flickr.com/photos/107625956@N06/10676591545/in/set-72157637316852616
9.3.) Yedikızlar Türbesi
Hamamın 50 metre kadar doğusunda yer alır. İçerisinde yedi tane mezar bulunmaktadır. Bu mezarlardan birinin Gülgün Hatun’a, geri kalan altısının ise onun kızlarına ait olduğu rivayet edilir.
Resim: Yedikızlar Türbesi
http://www.flickr.com/photos/107625956@N06/10676609965/in/set-72157637316852616
10.) Ulu Camii ve Külliyesi
Cami, medrese, türbe, hamam, çeşmeler ve mevlevihaneden oluşan külliye Saruhanlılar döneminden günümüze ulaşan en önemli eserdir. Spil Dağı eteklerinde kale surları dışında inşa edilmiştir. Külliyedeki yapılar 1366 ile 1378 yılları arasında Saruhanoğlu İshak Çelebi döneminde yapılmıştır.
10.1.) Ulu Camii
Resim: Manisa Ulu Camii
http://www.flickr.com/photos/107625956@N06/10676647955/in/set-72157637316852616
Resim: Kuzey Taç Kapı
http://www.flickr.com/photos/107625956@N06/10676753174/in/set-72157637316852616
Resim: Kuzey Taç Kapı Süslemeleri
http://www.flickr.com/photos/107625956@N06/10676776644/in/set-72157637316852616
Cami, kuzey yönündeki avlu taç kapısı üzerinde yer alan kitabeye göre tarihlendirilir. Kitabede günümüz Türkçesi ile şunlar yazılıdır:
Sağ taraf: “Mescitleri insanlara ibadethane kılan Allah’a hamdederim. Varlıkların en faziletlisi ve mahlukların en hayırlısı olan resulü Muhammed’e salat ve selam olsun.”
Resim: Kitabe (Sağ Taraf)
http://www.flickr.com/photos/107625956@N06/10677012413/in/set-72157637316852616
Kapı üzerindeki bölüm: “Bu güzel mabedi ve cami-i şerifi imar etmeye kalkan ... bu mescitin tamamlanmasında uğraş veren büyük sultan, milletlerin yükünü yüklenen ikinci İskender’dir. O, kötülüklerin yok edicisi, kafirlerin kahredicisi, Allah yolunda muzaffer bir kişidir.”
Resim: Kitabe (Kapı üzerindeki bölüm)
http://www.flickr.com/photos/107625956@N06/10676994463/in/set-72157637316852616
Sol taraf: “Kulların günahlarını affeden Allah’ın inayetiyle desteklenen Saruhan Bey’in torunu, İlyas Bey’in oğlu İshak Çelebi; Allah onun mülkünü daim kılsın. 768 (= M. 1366)”
Resim: Kitabe (Sol Taraf)
http://www.flickr.com/photos/107625956@N06/10676773615/in/set-72157637316852616
Kitabeden de anlaşıldığı gibi cami Saruhan Bey’in torunu İshak Çelebi tarafından 1366 yılında yaptırılmıştır. Gerek Osmanlı, gerekse Cumhuriyet döneminde çeşitli onarımlar geçiren cami günümüzde de ibadete açıktır. Caminin yapımında bol miktarda devşirme malzeme kullanılmış olması dikkati çeker. Bazı kaynaklarda caminin yapıldığı yerde daha önceden antik bir yapı olduğu ve caminin de bu yapının kalıntıları üzerine inşa edildiği yazılıdır.
Cami, kareye yakın dikdörtgen planlı olup harimin üzeri kubbe ile örtülüdür. Sekizgen kasnak üzerine oturan bu mihrap önü kubbenin çapı 10 metrenin üzerindedir. Hakkı Acun, caminin bu mihrap önü kubbesinin merkezi bir mekan yaratma açısından Osmanlı mirari anlayışını etkileyen önemli bir adım olduğunu belirtir. Anadolu’da bilinen camiler arasında sekizgen kasnak üzerine oturan ilk kubbe de Manisa Ulu Camii’nde bulunmaktadır.
Caminin bir diğer önemli özelliği de harimin kuzey tarafında yer alan üç tarafı revaklarla çevrili, ortasında bir şadırvan bulunan avlusudur. Hakkı Acun, bu avlu tipinin beylikler döneminde yapılan ilk örneği olduğunu belirtir. Avlu revaklarını taşıyan farklı tipteki sütunlar devşirme başlıklıdır. Avlunun ana giriş kapısı kuzey tarafta yer alan görkemli taç kapıdır. Caminin kitabesi de bu taç kapı üzerinde yer alır.
Resim: Avlu Revakları
http://www.flickr.com/photos/107625956@N06/10676826155/in/set-72157637316852616
Resim: Minare
http://www.flickr.com/photos/107625956@N06/10677111883/in/set-72157637316852616
Resim: Devşirme Sütun Başlıkları
http://www.flickr.com/photos/107625956@N06/10676906746/in/set-72157637316852616
http://www.flickr.com/photos/107625956@N06/10677135943/in/set-72157637316852616
http://www.flickr.com/photos/107625956@N06/10677149533/in/set-72157637316852616
http://www.flickr.com/photos/107625956@N06/10676948116/in/set-72157637316852616
http://www.flickr.com/photos/107625956@N06/10676979974/in/set-72157637316852616
http://www.flickr.com/photos/107625956@N06/10676997204/in/set-72157637316852616
http://www.flickr.com/photos/107625956@N06/10677005594/in/set-72157637316852616
Avlunun doğu tarafında da kuzeydekine göre daha küçük olmakla birlikte bir taç kapı daha vardır. Doğudaki taç kapının üst sağ ve sol yanlarında muhtemelen eski Yunanca olan yazıların ve süslemelerin bulunduğu mermer parçalar dikkat çekicidir. Avlunun batı tarafında ise İshak Çelebi türbesinin ve medresenin olduğu bölüme geçilen bir kapı bulunur.
Resim: Doğu Taç Kapısı
http://www.flickr.com/photos/107625956@N06/10676693764/in/set-72157637316852616
Resim: Doğu Taç Kapısı Süslemeleri
http://www.flickr.com/photos/107625956@N06/10677051213/in/set-72157637316852616
http://www.flickr.com/photos/107625956@N06/10676809575/in/set-72157637316852616
Camide dikkat çeken bir diğer unsur ise hakiki kündekari tekniği ile yapılmış ahşap minberdir. Abanoz ağacından yapılmış minberin ustası Antepli Mehmet bin Abdülaziz, Bursa Ulu Camii’nin minberini de yapmıştır. Ahşap işçiliği açısından beylikler döneminin bir şaheseri olan minber, 2000 yılında kapsamlı bir restorasyon geçirmiştir. Minberin ahşap olan kapıları bugün Manisa müzesinde muhafaza edilmektedir.
Resim: Minber
http://www.flickr.com/photos/107625956@N06/10676958765/in/set-72157637316852616
http://www.flickr.com/photos/107625956@N06/10677050344/in/set-72157637316852616
10.2.) Mevlevihane
Külliyedeki diğer yapıların birhayli uzağında, Yukarı Tabakhane Mahallesinde, Spil Dağı’na giden yol üzerindedir. Kitabesi günümüze ulaşmamıştır. Evliya Çelebi, seyahatnamesinde mevlevihanenin kitabesinden de bahsetmiştir. Bina Evliya Çelebi’nin naklettiği bu kitabeye göre tarihlendirilir. Kitabede günümüz Türkçesi ile şunlar yazılıdır: “Bu mübarek İshakiye zaviyesini, adaletli emir, muzaffer komutan İshak bin İlyas 770 de yapılmasını emretti ve onu Osman bin Emetullah yaptı.”
Kitabeden de anlaşıldığı gibi yapı H. 770 (= M. 1368-69) yılında İshak Bey tarafından mimar Osman bin Emet’e yaptırılmıştır. Burada adı geçen Osman bin Emet ile medreseyi yapan Emet bin Osman’ın aynı kişi olduğu, ismin doğru halinin günümüzde de var olan medrese kitabesindeki şekliyle Emet bin Osman olması gerektiği genel olarak kabul görmüştür.
1960’lı yıllara kadar harap durumda olan iki katlı ve üzeri kubbe ile örtülü yapı, geçirdiği restorasyonlar sonucu ayağa kaldırılmıştır. Günümüzde müze olarak kullanılan yapıda Mevlevilik ile ilgili şeyler sergilenmekredir.
Resim: Mevlevihane
http://www.flickr.com/photos/107625956@N06/10676216245/in/set-72157637316852616
10.3.) Ulu Camii (Fethiye) Medresesi
Caminin batı tarafında bitişik olarak yapılmıştır. Giriş kapısı üzerindeki kitabeye göre tarihlendirilir.
Resim: Medrese
http://www.flickr.com/photos/107625956@N06/10677075774/in/set-72157637316852616
Kitabede günümüz Türkçesi ile şunlar yazılıdır: “Bu mübarek medresenin inşası için emretti. Mücahit ve gazilerin yardımcısı büyük Sultan İshak Han bin İlyas Han bin Saruhan, Allah onun mülklerini daim kılsın ... ayda 780. Bu işi Allah katında fakir ve zengin olan Hacı Emet bin Osman yaptı. Allah her ikisini de affetsin.”
Resim: Medrese Kitabesi
http://www.flickr.com/photos/107625956@N06/10677077306/in/set-72157637316852616
Kitabede de görüldüğü gibi medrese H. 780 (= M. 1378) tarihinde İshak Çelebi tarafından Emet bin Osman isimli bir mimara yaptırılmıştır. Medrese açık avlulu, iki katlı ve tek eyvanlıdır. Alt kat dikdörtgen planlı, revaksız avlu etrafına sıralanmış odalardan oluşur. Avlunun doğu tarafında oda yerine İshak Çelebi’nin türbesi vardır. Üst kat ise kuzey ve batı yönünde uzanır. İnşasında kesme ve moloz taş, tuğla ve devşirme malzemeler kullanılmıştır. Devşirme sütun ve sütun başlıkları dikkat çekicidir. Medresenin içinde ve dışında dikkat çekici başka bir süsleme bulunmamaktadır. Manisa’da yapılan ilk medrese olması bakımından önemlidir.
10.4.) İshak Çelebi Türbesi
Ulu Camii ile medrese arasındadır. Aslen türbe olarak mı yapıldığı, yoksa medrese odalarından birinin sonradan türbeye mi çevrildiği kesin olarak bilinmemektedir.
Resim: Türbe Girişi
http://www.flickr.com/photos/107625956@N06/10677115684/in/set-72157637316852616
Kesme ve moloz taştan yapılan türbenin giriş kapısının iki yanındaki devşirme mermer sütunlar dikkat çekicidir. Türbenin içindeki dört mezar İshak Çelebi, karısı ve çocuklarına aittir.
Resim: Türbe Girişindeki Devşirme Sütunlar
http://www.flickr.com/photos/107625956@N06/10677327223/in/set-72157637316852616
http://www.flickr.com/photos/107625956@N06/10677082365/in/set-72157637316852616
Resim: İshak Çelebi’nin Mezarı
http://www.flickr.com/photos/107625956@N06/10677140676/in/set-72157637316852616
10.5.) Çukur Hamamı
http://www.flickr.com/photos/107625956@N06/10676693764/in/set-72157637316852616
Resim: Doğu Taç Kapısı Süslemeleri
http://www.flickr.com/photos/107625956@N06/10677051213/in/set-72157637316852616
http://www.flickr.com/photos/107625956@N06/10676809575/in/set-72157637316852616
Camide dikkat çeken bir diğer unsur ise hakiki kündekari tekniği ile yapılmış ahşap minberdir. Abanoz ağacından yapılmış minberin ustası Antepli Mehmet bin Abdülaziz, Bursa Ulu Camii’nin minberini de yapmıştır. Ahşap işçiliği açısından beylikler döneminin bir şaheseri olan minber, 2000 yılında kapsamlı bir restorasyon geçirmiştir. Minberin ahşap olan kapıları bugün Manisa müzesinde muhafaza edilmektedir.
Resim: Minber
http://www.flickr.com/photos/107625956@N06/10676958765/in/set-72157637316852616
http://www.flickr.com/photos/107625956@N06/10677050344/in/set-72157637316852616
10.2.) Mevlevihane
Külliyedeki diğer yapıların birhayli uzağında, Yukarı Tabakhane Mahallesinde, Spil Dağı’na giden yol üzerindedir. Kitabesi günümüze ulaşmamıştır. Evliya Çelebi, seyahatnamesinde mevlevihanenin kitabesinden de bahsetmiştir. Bina Evliya Çelebi’nin naklettiği bu kitabeye göre tarihlendirilir. Kitabede günümüz Türkçesi ile şunlar yazılıdır: “Bu mübarek İshakiye zaviyesini, adaletli emir, muzaffer komutan İshak bin İlyas 770 de yapılmasını emretti ve onu Osman bin Emetullah yaptı.”
Kitabeden de anlaşıldığı gibi yapı H. 770 (= M. 1368-69) yılında İshak Bey tarafından mimar Osman bin Emet’e yaptırılmıştır. Burada adı geçen Osman bin Emet ile medreseyi yapan Emet bin Osman’ın aynı kişi olduğu, ismin doğru halinin günümüzde de var olan medrese kitabesindeki şekliyle Emet bin Osman olması gerektiği genel olarak kabul görmüştür.
1960’lı yıllara kadar harap durumda olan iki katlı ve üzeri kubbe ile örtülü yapı, geçirdiği restorasyonlar sonucu ayağa kaldırılmıştır. Günümüzde müze olarak kullanılan yapıda Mevlevilik ile ilgili şeyler sergilenmekredir.
Resim: Mevlevihane
http://www.flickr.com/photos/107625956@N06/10676216245/in/set-72157637316852616
10.3.) Ulu Camii (Fethiye) Medresesi
Caminin batı tarafında bitişik olarak yapılmıştır. Giriş kapısı üzerindeki kitabeye göre tarihlendirilir.
Resim: Medrese
http://www.flickr.com/photos/107625956@N06/10677075774/in/set-72157637316852616
Kitabede günümüz Türkçesi ile şunlar yazılıdır: “Bu mübarek medresenin inşası için emretti. Mücahit ve gazilerin yardımcısı büyük Sultan İshak Han bin İlyas Han bin Saruhan, Allah onun mülklerini daim kılsın ... ayda 780. Bu işi Allah katında fakir ve zengin olan Hacı Emet bin Osman yaptı. Allah her ikisini de affetsin.”
Resim: Medrese Kitabesi
http://www.flickr.com/photos/107625956@N06/10677077306/in/set-72157637316852616
Kitabede de görüldüğü gibi medrese H. 780 (= M. 1378) tarihinde İshak Çelebi tarafından Emet bin Osman isimli bir mimara yaptırılmıştır. Medrese açık avlulu, iki katlı ve tek eyvanlıdır. Alt kat dikdörtgen planlı, revaksız avlu etrafına sıralanmış odalardan oluşur. Avlunun doğu tarafında oda yerine İshak Çelebi’nin türbesi vardır. Üst kat ise kuzey ve batı yönünde uzanır. İnşasında kesme ve moloz taş, tuğla ve devşirme malzemeler kullanılmıştır. Devşirme sütun ve sütun başlıkları dikkat çekicidir. Medresenin içinde ve dışında dikkat çekici başka bir süsleme bulunmamaktadır. Manisa’da yapılan ilk medrese olması bakımından önemlidir.
10.4.) İshak Çelebi Türbesi
Ulu Camii ile medrese arasındadır. Aslen türbe olarak mı yapıldığı, yoksa medrese odalarından birinin sonradan türbeye mi çevrildiği kesin olarak bilinmemektedir.
Resim: Türbe Girişi
http://www.flickr.com/photos/107625956@N06/10677115684/in/set-72157637316852616
Kesme ve moloz taştan yapılan türbenin giriş kapısının iki yanındaki devşirme mermer sütunlar dikkat çekicidir. Türbenin içindeki dört mezar İshak Çelebi, karısı ve çocuklarına aittir.
Resim: Türbe Girişindeki Devşirme Sütunlar
http://www.flickr.com/photos/107625956@N06/10677327223/in/set-72157637316852616
http://www.flickr.com/photos/107625956@N06/10677082365/in/set-72157637316852616
Resim: İshak Çelebi’nin Mezarı
http://www.flickr.com/photos/107625956@N06/10677140676/in/set-72157637316852616
10.5.) Çukur Hamamı
Caminin 50 metre kadar doğusundadır. Kitabesi yoktur. Külliyenin yapıldığı tarihler olan 1366 ile 1378 yılları arasında bir tarihte yaptırıldığı kabul edilir. Yakın geçmişte geçirdiği restorasyonlar sonucu harap halinden kurtulup ayağa kaldırılmıştır. Günümüzde hamam olarak ya da başka bir amaçla kullanılmamaktadır. Semavi Eyice’nin sınıflandırmasına göre “Haçvari Dört Eyvanlı ve Köşe Hücreli” plana sahip olan hamam plan olarak çağdaşı Dere Hamamı’na çok benzer. Sıcaklık, ılıklık, soğukluk ve traşlık bölümlerinden oluşan hamamın üzeri kubbeler ile örtülüdür. Giriş kapısının ön bölümünde, dağ yönünden gelip şehre doğru giden tuğladan yapılmış bir su künkünün toprak üstünde kalan bir bölümü görülebilir.
Resim: Çukur Hamamı ve Önündeki Su Künkü
http://www.flickr.com/photos/107625956@N06/10677180876/in/set-72157637316852616
10.6.) Çeşmeler
Mederesenin giriş kapısının iki tarafında iki adet çeşme bulunur. Medrese ile beraber 1378 tarihinde yapıldıkları kabul edilir. Kesme taş, moloz taş ve tuğladan yapılmışlardır.
Resim: Ulu Cami Çeşmeleri
http://www.flickr.com/photos/107625956@N06/10677186494/in/set-72157637316852616
Kaynaklar
Resim: Çukur Hamamı ve Önündeki Su Künkü
http://www.flickr.com/photos/107625956@N06/10677180876/in/set-72157637316852616
10.6.) Çeşmeler
Mederesenin giriş kapısının iki tarafında iki adet çeşme bulunur. Medrese ile beraber 1378 tarihinde yapıldıkları kabul edilir. Kesme taş, moloz taş ve tuğladan yapılmışlardır.
Resim: Ulu Cami Çeşmeleri
http://www.flickr.com/photos/107625956@N06/10677186494/in/set-72157637316852616
Kaynaklar
- Acun, Hakkı (1999). Manisa’da Türk Devri Yapıları. Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları
- http://www.istanbul.edu.tr/Bolumler/guzelsanat/beylikler.htm
- http://www.manisakulturturizm.gov.tr/belge/1-56241/ulu-camii-ve--kulliyesi-manisa-merkez.html
- Fotoğraflar 2013 yılı içerisinde çeşitli zamanlarda tarafımdan çekilmiştir.
6 Kasım 2013 Çarşamba
Yüzbaşı Şerafettin (1889 - 6 Kasım 1951)
“Benim yaptığım nedir ki! Bir vatan ve askerlik vazifesinden ibaret değil mi?”
2. Süvari Tümeni 4. Alay'a bağlı müfrezesiyle öncü birlik olarak 9 Eylül 1922 sabahı Sabuncubeli, Bornova, Halkapınar ve Alsancak üzerinden Konak'a gelip Hükümet Konağı'ndaki Yunan bayrağının yerine Türk bayrağını çekmiştir...
2. Süvari Tümeni 4. Alay'a bağlı müfrezesiyle öncü birlik olarak 9 Eylül 1922 sabahı Sabuncubeli, Bornova, Halkapınar ve Alsancak üzerinden Konak'a gelip Hükümet Konağı'ndaki Yunan bayrağının yerine Türk bayrağını çekmiştir...
5 Kasım 2013 Salı
Manisa İl Merkezinde Saruhanlılar Döneminden Günümüze Ulaşan Eserler - Bölüm 1
Hazırlayan: Tonyukuk
1.) Kale (Hacet) Mesciti
Yapı, Spil Dağı eteklerinde bulunan Manisa kalesinin dış kale surları içindedir. Halk tarafından türbe olduğuna inanılır ve bu amaçla ziyaret edilir. Yapı etrafındaki ağaç ve çalılarda dilek dileyenlerin bağladıkları çaputlar görülmektedir. Fakat Hakkı Acun, bugüne ulaşan kalıntılardan yola çıkarak yapının üzeri kubbe ile örtülü bir mescit olduğunu düşünmektedir. Günümüzde üst örtüsü tamamen, yan duvarları da kısmen yıkılmış olan yapıya ait bir kitabe yoktur. Bu yüzden ne zaman ve kim tarafından yapıldığı ile ilgili kesin bir bilgi yoktur. Bazı kaynaklarda Saruhan Bey tarafından yaptırıldığı belirtilmiştir. Eğer bu iddia doğru kabul edilirse Saruhan Bey’in ölüm tarihi olan 1345 yılından önce yapılmış olması gerekir. Yine bu iddia doğru kabul edilirse Saruhan Bey tarafından yaptırılıp günümüze ulaşmış tek eserdir.
Resim: Hacet Mesciti kalıntıları
http://www.flickr.com/photos/107625956@N06/10676512653/in/set-72157637316852616
2.) Hacı İlyas Bey Mesciti
Mescit, Adakale Mahallesi Değirmen Sokak ile Dönertaş Sokağın kesiştiği noktadadır.
Resim: Hacı İlyas Bey Mesciti http://www.flickr.com/photos/107625956@N06/10676604833/in/set-72157637316852616
Son cemaat yerinde Arapça bir kitabe yer alır. Kitabenin günümüz Türkçesine tercümesi şu şekildedir:“Mescitler şüphesiz Allah’ındır. O halde Allah’tan başkasına kulluk etmeyin (Cin Suresi 18. Ayet). Bu mübarek mescitin yapılmasını 764 senesinin cemazziyyel evvelinde Mehemmed oğlu Hacı İlyas emretmiştir.”
Resim: Hacı İlyas Bey Mesciti kitabesi
http://www.flickr.com/photos/107625956@N06/10676343385/in/set-72157637316852616
Kitabede belirtildiği gibi mescit H. 764 (= M. 1362) tarihinde Mehmet oğlu Hacı İlyas tarafından yaptırılmıştır. Mesciti yaptıran bu kişi hakkında yeterli bilgi bulunmamaktadır. Mescit, kitabesi günümüze ulaşan en eski Saruhanlılar dönemi eseridir. Kare planlı ve kubbeli yapısı Selçuklular ve Beylikler döneminde sıkça kullanılmış bir şekildir.
Mescitin son cemaat yerinin ortasında yuvarlak gövdeli, devşirme başlıklı bir sütun bulunur. Bunun dışında binanın iç ve dışında önemli bir süsleme yoktur. Giriş kısmının beton ile sıvanması orijinalliğine zarar vermiştir.
Resim: Hacı İlyas Bey Mesciti'nde devşirme sütun başlığı http://www.flickr.com/photos/107625956@N06/10676395806/in/set-72157637316852616
Binanın doğu duvarında bir çeşme bulunur. Çeşme üzerindeki kitabeden M.1747 yılında Halil isimli birisi tarafından yaptırıldığı anlaşılmıştır. Bu sebeple Halil Efendi çeşmesi olarak bilinir. Çeşme üzerindeki kitabede şunlar yazılıdır:
Bir Halil nam sahib’ül-hayrat-ı Hak
Eyledi lütfu ile tevfik-i refik
Bu hayat efza sebili yaptı ol
Buldu revnak ile çar-ı tarik
Remz eder atşa’na tarih lüleli
Karlı buzlu sukker-i aynü’r-rahik
Sene 1160 (= M.1747)
3.) Haki Baba Mesciti
Mescit, Kaynak Mahallesi Yavaşali Sokağı’ndadır. Spil dağı eteklerinde eğimli bir arazi üzerine yapılmıştır. Kitabesi yoktur. Arşiv kayıtlarına göre Saruhanoğulları döneminde yaşamış Horasan erenlerinden Haki Baba o mevkide bir mescit ve bir zaviye yaptırmıştır. 1371 tarihinde hazırlanmış olan Revak Sultan vakfiyesinde Haki Baba’nın imzası vardır. Onun Saruhanlılar döneminde yaşamış olduğunun önemli kanıtlarından biri bu belgedir.
Resim: Haki Baba Mesciti
http://www.flickr.com/photos/107625956@N06/10676555383/in/set-72157637316852616
Günümüzde Haki Baba Mesciti olarak anılan yapı 1651-1652 yılında zaviyeden mescite dönüştürülen yapıdır. Orijinal mescit günümüze ulaşmamıştır. 1671 yılında Manisa’ya gelen Evliya Çelebi mescitin minaresiz olduğunu ve çatısının kiremit ile kaplı olduğunu belirtmektedir. Enine dikdörtgen planlı ve kırma çatılı yapıya 1956 yılında bir minare eklenmiştir. Yapının dış duvarları tamamen beton ile sıvanmıştır. İç ve dışında orijinal yapıya ait süslemeler yoktur. Mescitin mihrap ve minberi de yakın geçmişte yapılmıştır.
Mescitin doğu dış duvarına yapışık olarak yapılmış bir çeşme bulunur. Çeşme M. 1871-1872 yıllarında Serseri Dede isimli bir tarikat ehli tarafından yaptırılmıştır. Günümüzde tamamı fayans ile kaplanmış olan çeşmenin orijinalliği bozulmuştur.
4.) Attar Ece (Hoca) Camii
Cami Topçu Asım Mahallesi Cami Sokağı’nda bulunmaktadır. Kurtuluş Savaşı sırasında Yunanlılar tarafından yakılan caminin yerine 1923-1924 yıllarında eski temeller üzerine yeni bir cami yapılmıştır. Eski yapıdan kalan tek orijinal kısım minaredir.
Resim: Attar Ece Camii
http://www.flickr.com/photos/107625956@N06/10676370924/in/set-72157637316852616
Caminin orijinal kitabesi yoktur. Yeniden yapıldığı sırada eklenen kitabede şunlar yazılıdır:
Sanki yakdı şehr ile bu camii a’da-yı din
Kendi yandı düşmanın hep oldular matem-karin
Kaçtılar bak inlerinden kalmadı nam-ü nişan
Gayretullahtır bu ya hu hamd ola feth-i mübin
Ehl-i iman rağm ile cüşan olup birleşdiler
Yapdılar bu mabed-i revnak-tırazı pek metin
Salim-u Asım görünce söyledi ihlas ile
Çıkdı bir tarihi rana “Vahuluha halidin” (H. 1342 / M. 1923-1924)
Resim: Attar Ece Camii kitabesi
http://www.flickr.com/photos/107625956@N06/10676315765/in/set-72157637316852616
Bugün artık var olmayan ilk cami 14. Yüzyılın ikinci yarısında Attar Hoca tarafından yaptırılmıştır. Attar Hoca, Saruhanlılar döneminde Manisa’da yaşamış olan Halveti şeyhi Revak Sultan’ın kardeşidir.
Caminin avlusunda Fatih Çeşmesi ismiyle anılan bir çeşme bulunur. Şu an üzerinde bulunmayan kitabesine göre çeşme M. 1480-1481 (Fatih Sultan Mehmet dönemi) yıllarında Hacı Mehmet ve Hacı Yakup isimli kişiler tarafından yaptırılmıştır. Günümüzde çeşme beton ile sıvanmıştır ve orijinalliğini kaybetmiştir.
5.) Seyyit Hoca Tekkesi
İshak Çelebi Mahallesi Ulutepe Caddesi üzerindedir. Yapıya ait bir kitabe yoktur. Kayıtlardan anlaşıldığına göre İshak Çelebi dönemi devlet adamlarından İbrahim Seydi Sultan tarafından yaptırılmıştır. Orijinal yapının tekke, türbe, ahırlar ve misafirhaneden oluşan bir külliye olduğu kaynaklarda belirtilmektedir. Bugün külliyeden geriye sadece tekke kalmıştır. Kare planlı ve üzeri kubbe ile örtülü tekke günümüzde mescit olarak kullanılmaktadır.
Resim: Seyyit Hoca Tekkesi
http://www.flickr.com/photos/107625956@N06/10676440375/in/set-72157637316852616
http://www.flickr.com/photos/107625956@N06/10676497966/in/set-72157637316852616
6.) Revak Sultan Türbesi
Çaybaşı Mahallesi Kumludere Sokak’ta yer alır (Ağlayan Kaya’nın karşısında). 1371 tarihli vakfiyeye göre tarihlendirilir. Vakfiyedeki kayıtta türbeye bitişik bir Halveti tekkesi olduğu da belirtilmektedir. Fakat günümüze sadece türbe ulaşmıştır.
Resim: Revak Sultan Türbesi
http://www.flickr.com/photos/107625956@N06/10676519196/in/set-72157637316852616
http://www.flickr.com/photos/107625956@N06/10676590536/in/set-72157637316852616
Kare planlı, sekizgen külahlı kubbe devşirme malzeme ile yapılmıştır. Dış güney duvarında bir Bizans mozaik parçası bulunur.
Resim: Türbe güney duvarındaki Bizans mozaiği
http://www.flickr.com/photos/107625956@N06/10676574086/in/set-72157637316852616
Giriş kapısı üzerindeki kırık kitabede Ayet’el Kürsi’den bir parça yazılıdır. Türbenin içinde kitabesiz üç mezar vardır. Mezarlardan biri Revak Sultan’a, diğerleri de kim olduğu bilinmeyen bir kadın ve erkeğe aittir. Kaynaklara göre Revak Sultan, Saruhanlılar döneminde Manisa’da yaşamış olan bir Halveti şeyhidir. Daha önce yaptırdığı mescitten bahsedilen Attar Hoca ile kardeştirler.
Resim: Türbe giriş kapısı üzerindeki yazı ve süslemeler.
http://www.flickr.com/photos/107625956@N06/10676569784/in/set-72157637316852616
Kaynaklar
- Acun, Hakkı (1999). Manisa’da Türk Devri Yapıları. Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları
- http://www.istanbul.edu.tr/Bolumler/guzelsanat/beylikler.htm
- http://www.manisakulturturizm.gov.tr/belge/1-56241/ulu-camii-ve--kulliyesi-manisa-merkez.html
- Fotoğraflar 2013 yılı içerisinde çeşitli zamanlarda tarafımdan çekilmiştir.
1.) Kale (Hacet) Mesciti
Yapı, Spil Dağı eteklerinde bulunan Manisa kalesinin dış kale surları içindedir. Halk tarafından türbe olduğuna inanılır ve bu amaçla ziyaret edilir. Yapı etrafındaki ağaç ve çalılarda dilek dileyenlerin bağladıkları çaputlar görülmektedir. Fakat Hakkı Acun, bugüne ulaşan kalıntılardan yola çıkarak yapının üzeri kubbe ile örtülü bir mescit olduğunu düşünmektedir. Günümüzde üst örtüsü tamamen, yan duvarları da kısmen yıkılmış olan yapıya ait bir kitabe yoktur. Bu yüzden ne zaman ve kim tarafından yapıldığı ile ilgili kesin bir bilgi yoktur. Bazı kaynaklarda Saruhan Bey tarafından yaptırıldığı belirtilmiştir. Eğer bu iddia doğru kabul edilirse Saruhan Bey’in ölüm tarihi olan 1345 yılından önce yapılmış olması gerekir. Yine bu iddia doğru kabul edilirse Saruhan Bey tarafından yaptırılıp günümüze ulaşmış tek eserdir.
Resim: Hacet Mesciti kalıntıları
http://www.flickr.com/photos/107625956@N06/10676512653/in/set-72157637316852616
2.) Hacı İlyas Bey Mesciti
Mescit, Adakale Mahallesi Değirmen Sokak ile Dönertaş Sokağın kesiştiği noktadadır.
Resim: Hacı İlyas Bey Mesciti http://www.flickr.com/photos/107625956@N06/10676604833/in/set-72157637316852616
Son cemaat yerinde Arapça bir kitabe yer alır. Kitabenin günümüz Türkçesine tercümesi şu şekildedir:“Mescitler şüphesiz Allah’ındır. O halde Allah’tan başkasına kulluk etmeyin (Cin Suresi 18. Ayet). Bu mübarek mescitin yapılmasını 764 senesinin cemazziyyel evvelinde Mehemmed oğlu Hacı İlyas emretmiştir.”
Resim: Hacı İlyas Bey Mesciti kitabesi
http://www.flickr.com/photos/107625956@N06/10676343385/in/set-72157637316852616
Kitabede belirtildiği gibi mescit H. 764 (= M. 1362) tarihinde Mehmet oğlu Hacı İlyas tarafından yaptırılmıştır. Mesciti yaptıran bu kişi hakkında yeterli bilgi bulunmamaktadır. Mescit, kitabesi günümüze ulaşan en eski Saruhanlılar dönemi eseridir. Kare planlı ve kubbeli yapısı Selçuklular ve Beylikler döneminde sıkça kullanılmış bir şekildir.
Mescitin son cemaat yerinin ortasında yuvarlak gövdeli, devşirme başlıklı bir sütun bulunur. Bunun dışında binanın iç ve dışında önemli bir süsleme yoktur. Giriş kısmının beton ile sıvanması orijinalliğine zarar vermiştir.
Resim: Hacı İlyas Bey Mesciti'nde devşirme sütun başlığı http://www.flickr.com/photos/107625956@N06/10676395806/in/set-72157637316852616
Binanın doğu duvarında bir çeşme bulunur. Çeşme üzerindeki kitabeden M.1747 yılında Halil isimli birisi tarafından yaptırıldığı anlaşılmıştır. Bu sebeple Halil Efendi çeşmesi olarak bilinir. Çeşme üzerindeki kitabede şunlar yazılıdır:
Bir Halil nam sahib’ül-hayrat-ı Hak
Eyledi lütfu ile tevfik-i refik
Bu hayat efza sebili yaptı ol
Buldu revnak ile çar-ı tarik
Remz eder atşa’na tarih lüleli
Karlı buzlu sukker-i aynü’r-rahik
Sene 1160 (= M.1747)
3.) Haki Baba Mesciti
Mescit, Kaynak Mahallesi Yavaşali Sokağı’ndadır. Spil dağı eteklerinde eğimli bir arazi üzerine yapılmıştır. Kitabesi yoktur. Arşiv kayıtlarına göre Saruhanoğulları döneminde yaşamış Horasan erenlerinden Haki Baba o mevkide bir mescit ve bir zaviye yaptırmıştır. 1371 tarihinde hazırlanmış olan Revak Sultan vakfiyesinde Haki Baba’nın imzası vardır. Onun Saruhanlılar döneminde yaşamış olduğunun önemli kanıtlarından biri bu belgedir.
Resim: Haki Baba Mesciti
http://www.flickr.com/photos/107625956@N06/10676555383/in/set-72157637316852616
Günümüzde Haki Baba Mesciti olarak anılan yapı 1651-1652 yılında zaviyeden mescite dönüştürülen yapıdır. Orijinal mescit günümüze ulaşmamıştır. 1671 yılında Manisa’ya gelen Evliya Çelebi mescitin minaresiz olduğunu ve çatısının kiremit ile kaplı olduğunu belirtmektedir. Enine dikdörtgen planlı ve kırma çatılı yapıya 1956 yılında bir minare eklenmiştir. Yapının dış duvarları tamamen beton ile sıvanmıştır. İç ve dışında orijinal yapıya ait süslemeler yoktur. Mescitin mihrap ve minberi de yakın geçmişte yapılmıştır.
Mescitin doğu dış duvarına yapışık olarak yapılmış bir çeşme bulunur. Çeşme M. 1871-1872 yıllarında Serseri Dede isimli bir tarikat ehli tarafından yaptırılmıştır. Günümüzde tamamı fayans ile kaplanmış olan çeşmenin orijinalliği bozulmuştur.
4.) Attar Ece (Hoca) Camii
Cami Topçu Asım Mahallesi Cami Sokağı’nda bulunmaktadır. Kurtuluş Savaşı sırasında Yunanlılar tarafından yakılan caminin yerine 1923-1924 yıllarında eski temeller üzerine yeni bir cami yapılmıştır. Eski yapıdan kalan tek orijinal kısım minaredir.
Resim: Attar Ece Camii
http://www.flickr.com/photos/107625956@N06/10676370924/in/set-72157637316852616
Caminin orijinal kitabesi yoktur. Yeniden yapıldığı sırada eklenen kitabede şunlar yazılıdır:
Sanki yakdı şehr ile bu camii a’da-yı din
Kendi yandı düşmanın hep oldular matem-karin
Kaçtılar bak inlerinden kalmadı nam-ü nişan
Gayretullahtır bu ya hu hamd ola feth-i mübin
Ehl-i iman rağm ile cüşan olup birleşdiler
Yapdılar bu mabed-i revnak-tırazı pek metin
Salim-u Asım görünce söyledi ihlas ile
Çıkdı bir tarihi rana “Vahuluha halidin” (H. 1342 / M. 1923-1924)
Resim: Attar Ece Camii kitabesi
http://www.flickr.com/photos/107625956@N06/10676315765/in/set-72157637316852616
Bugün artık var olmayan ilk cami 14. Yüzyılın ikinci yarısında Attar Hoca tarafından yaptırılmıştır. Attar Hoca, Saruhanlılar döneminde Manisa’da yaşamış olan Halveti şeyhi Revak Sultan’ın kardeşidir.
Caminin avlusunda Fatih Çeşmesi ismiyle anılan bir çeşme bulunur. Şu an üzerinde bulunmayan kitabesine göre çeşme M. 1480-1481 (Fatih Sultan Mehmet dönemi) yıllarında Hacı Mehmet ve Hacı Yakup isimli kişiler tarafından yaptırılmıştır. Günümüzde çeşme beton ile sıvanmıştır ve orijinalliğini kaybetmiştir.
5.) Seyyit Hoca Tekkesi
İshak Çelebi Mahallesi Ulutepe Caddesi üzerindedir. Yapıya ait bir kitabe yoktur. Kayıtlardan anlaşıldığına göre İshak Çelebi dönemi devlet adamlarından İbrahim Seydi Sultan tarafından yaptırılmıştır. Orijinal yapının tekke, türbe, ahırlar ve misafirhaneden oluşan bir külliye olduğu kaynaklarda belirtilmektedir. Bugün külliyeden geriye sadece tekke kalmıştır. Kare planlı ve üzeri kubbe ile örtülü tekke günümüzde mescit olarak kullanılmaktadır.
Resim: Seyyit Hoca Tekkesi
http://www.flickr.com/photos/107625956@N06/10676440375/in/set-72157637316852616
http://www.flickr.com/photos/107625956@N06/10676497966/in/set-72157637316852616
6.) Revak Sultan Türbesi
Çaybaşı Mahallesi Kumludere Sokak’ta yer alır (Ağlayan Kaya’nın karşısında). 1371 tarihli vakfiyeye göre tarihlendirilir. Vakfiyedeki kayıtta türbeye bitişik bir Halveti tekkesi olduğu da belirtilmektedir. Fakat günümüze sadece türbe ulaşmıştır.
Resim: Revak Sultan Türbesi
http://www.flickr.com/photos/107625956@N06/10676519196/in/set-72157637316852616
http://www.flickr.com/photos/107625956@N06/10676590536/in/set-72157637316852616
Kare planlı, sekizgen külahlı kubbe devşirme malzeme ile yapılmıştır. Dış güney duvarında bir Bizans mozaik parçası bulunur.
Resim: Türbe güney duvarındaki Bizans mozaiği
http://www.flickr.com/photos/107625956@N06/10676574086/in/set-72157637316852616
Giriş kapısı üzerindeki kırık kitabede Ayet’el Kürsi’den bir parça yazılıdır. Türbenin içinde kitabesiz üç mezar vardır. Mezarlardan biri Revak Sultan’a, diğerleri de kim olduğu bilinmeyen bir kadın ve erkeğe aittir. Kaynaklara göre Revak Sultan, Saruhanlılar döneminde Manisa’da yaşamış olan bir Halveti şeyhidir. Daha önce yaptırdığı mescitten bahsedilen Attar Hoca ile kardeştirler.
Resim: Türbe giriş kapısı üzerindeki yazı ve süslemeler.
http://www.flickr.com/photos/107625956@N06/10676569784/in/set-72157637316852616
Kaynaklar
- Acun, Hakkı (1999). Manisa’da Türk Devri Yapıları. Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları
- http://www.istanbul.edu.tr/Bolumler/guzelsanat/beylikler.htm
- http://www.manisakulturturizm.gov.tr/belge/1-56241/ulu-camii-ve--kulliyesi-manisa-merkez.html
- Fotoğraflar 2013 yılı içerisinde çeşitli zamanlarda tarafımdan çekilmiştir.
31 Ekim 2013 Perşembe
Saruhanoğulları Beyliği
Hazırlayan: Tonyukuk
Anadolu Selçukluları’nın 1243 Kösedağ Savaşı’da Moğol ordusuna yenilmesinin ardından Anadolu toprakları İlhanlı hakimiyeti altına girdi. İlhanlı hakimiyeti altında günden güne zayıflayan Anadolu Selçuklu Devleti en sonunda parçalandı ve bu parçalanma sonucu irili ufaklı çeşitli Türk beylikleri ortaya çıktı. İşte bu dönemde Batı Anadolu’da kurulmuş olan beyliklerden biri de Saruhanoğulları Beyliği’dir.
Beylik ismini kurucusu Saruhan Bey’den alır. Kaynaklarda Saruhan Bey’in ailesi hakkında çok fazla bilgi yoktur. Eldeki kesin olan bilgiler babasının isminin Alpagu olduğu ve Alpagu’nun Çuğa ve Ali adında iki oğlu daha olduğudur. Bir görüşe göre Saruhan Bey’in mensubu olduğu Türkmen boyu Harezm bölgesinden gelmiştir. Bu görüşe göre Saruhan Bey’in dedeleri I. Alaeddin Keykubad zamanında Selçuklu hizmetine giren Harezm beyleri arasındadır. Bugün Batı Anadolu ve Batı Toroslar’da Horzum (= Harezm) adıyla anılan Türkmen aşiretleri bulunmaktadır. Bu Horzum Türkmenleri’nin o dönemde Harezm’den göçen Türkmen aşiretleri olduğu kabul edilmektedir.
Saruhan Bey Dönemi
Sultan II. Mesud’un emrindeki beylerden olan Saruhan Bey, Selçuklu hakimiyetinin çökmeye başlamasıyla birçok diğer bey gibi II. Mesud’un hizmetinden ayrıldı. Bir süre Germiyanoğulları topraklarını üs olarak kullanıp Batı Anadolu’da fetih hareketlerinde bulundu. Bu bölgedeki Bizans’ın paralı asker olarak getirdiği Katalan kuvvetlerinin başarısızlığa uğrayıp 1305 yılında çekilmesinin ardından Türk ilerleyişi daha da kolaylaştı. 1313 yılında Manisa’da kesin hakimiyetini sağlayan Saruhan Bey, burada beyliğini ilan etti. Manisa’yı başkent yapıp buraya yerleşen Saruhan Bey, kardeşleri Çuğa Bey’e Demirci’nin, Ali Bey’e de Kemalpaşa’nın yönetimini verdi.
Kuzeyde Karesioğulları, doğuda Germiyanoğulları, güneyde Aydınoğulları ile komşu olan Saruhan Bey, fetih hareketlerini sahil bölgelerine ve Ege adalarına yöneltti. Bir donanma da kuran Saruhan Bey, Aydınoğlu Umur Bey ile birlikte sahil şehirleri ve Ege adaları üzerine seferler düzenledi. Cenevizliler’in kontrolündeki Foça ile Sakız ve Midilli adalarını vergiye bağladı. Bu esnada Bizans ile de temaslar başladı. Bizans hükümdarı III. Andronikos, Saruhan Bey ve Umur Bey ile bir ittifak yaptı. Bu ittifakın Osmanlılar’a karşı mı yoksa bölgedeki önemli güçlerden biri olan Latinler’e karşı mı olduğu kesin olmamakla birlikte kuvvetli olan ihtimal Latinler’e karşı olduğudur. Çünkü bu dönemde Osmanlılar ile Saruhanlılar henüz birbirlerine komşu değildi ve aralarında bir sürtüşme veya rekabet bulunmuyordu.
III. Andronikos’un ölümünden sonra Bizans’ta taht kavgaları başladı. Aydınoğlu Umur Bey, Bizans tahtı için mücadeleye giren Kantakuzenos’a yardım etmek istiyordu. Saruhan Bey, Umur Bey’in bu isteğine destek verdi. Oğlu Süleyman Bey komutasındaki kuvvetlerini ve donanmasını Rumeli’ye geçmeyi planlayan Umur Bey ile birlikte gönderdi. Rumeli’ye geçen Aydın ve Saruhan kuvvetleri burada Kantakuzenos’un düşmanlarına karşı bir dizi savaş yaptı. Fakat Süleyman Bey’in yakalandığı bir hastalık sonucu vefat etmesi üzerine sefer yarım kaldı ve Umur Bey geri döndü (1343).
Oğlunun ölümüne çok üzülen Saruhan Bey, Aydınoğulları ve Kantakuzenos ile yaptığı ittifaktan ayrıldı. Bir süre sonra da (1345) Manisa’da vefat etti. Manisa ve çevresinde Türk hakimiyetini perçinleyen Saruhan Bey, Manisa’daki türbesine defnedildi.
İlyas Bey Dönemi
Saruhan Bey’den sonra yerine oğlu İlyas Bey geçti. İlyas Bey, babasının politikalarını genel olarak desteklemiş ve Aydınoğlu Umur Bey ile olan ittifakı sürdürmüştür. Bu sırada Bizans’ta devam eden taht kavgasında bu sefer Kantakuzenos’un rakibi İmparatoriçe Anna, Saruhanlılar’a elçi göndererek destek istedi. İmparatoriçenin destek talebini kabul eden İlyas Bey ve Umur Bey, kuvvetlerini Rumeli’ye gönderdi. Rumeli’ye geçtikten sonra saf değiştiren Aydın ve Saruhan kuvvetleri Kantakuzenos’u destekledi. Bir süreliğine tahtı ele geçiren Kantakuzenos, daha sonra Ioannes Palailogos’a karşı girdiği yeni bir taht savaşını kaybetti. Yeni imparator Ioannes Palailogos, İlyas Bey’i tuzağa düşürüp esir aldı. İlyas Bey’in karısı Bizans’a yüklü bir fidye ödeyerek İlyas Bey’in serbest kalmasını sağladı (1356). 1362 civarında öldüğü tahmin edilen İlyas Bey’in yerine oğlu İshak Çelebi geçti.
İshak Çelebi Dönemi
Saruhan Beyliği’ne klasik yapısını İshak Çelebi’nin kazandırdığı söylenebilir. İshak Bey, komşu beyliklerle iyi ilişkiler kurmaya çalışmış, dikkatli ve dengeli bir politika yürütmüştür. Bir taraftan Memlük – Karamanlı ittifakına destek olmuş, onların seferlerine kuvvet göndermiş, bir taraftan da Karesioğulları Beyliği’nin topraklarını ele geçirip Saruhanlılar ile komşu olan ve gittikçe gücü artan Osmanlı hükümdarı I. Murat ile iyi ilişkiler kurmaya çalışmıştır. Uzun yıllar boyunca süren deniz seferleri, İtalyanlar ile yapılan ticaret ve Manisa’nın köle ticaretinde önemli bir yere sahip olması sonucu önemli bir ekonomik güce sahip olan İshak Bey, imar faaliyetlerine ağırlık vermiştir. Geçirdiği çeşitli onarımlar sonrasında günümüzde halen ayakta olan Ulu Camii Külliyesi ve Gülgün Hatun Külliyesi gibi yapılar İshak Bey döneminde yapılmıştır. Bu eserler içerisinde özellikle Ulu Camii ve Külliyesi, beylikler döneminde Anadolu’da inşa edilmiş önemli eserlerdendir.
İshak Çelebi döneminin önemli özelliklerinden birisi de Mevleviliğin Saruhanlı topraklarına önemli bir güce kavuşmasıdır. Bizzat İshak Bey de Mevleviliği benimsemiş ve “çelebi” ünvanını kullanmıştır. Nitekim onun tarafından yaptırılan Ulu Camii Külliyesi içindeki eserlerden birisi de Mevlevihane’dir. 1388’de ölen İshak Bey, yine bu külliye içerisinde yer alan türbesine defnedilmiştir.
Beyliğin Zayıflaması Yıkılışı
İshak Bey’in ölümünün ardından oğulları Orhan ve Hızırşah arasında taht kavgası başladı. Bu mücadeleyi kazanan Hızırşah beyliğin başına geçti. Fakat bir taraftan komşuları Osmanlılar’ın yükselişi, bir taraftan Latinler’in İzmir’i tekrar ele geçirmesi sonucu zorlaşan deniz seferleri, bir taraftan da taht kavgaları Saruhan Beyliği’ni eski gücünden bir hayli uzaklaştırdı. Bu şartlar altında Hızırşah, I.Murat ile iyi ilişkiler kurma yolunu seçti. Osmanlı ordusunun çıktığı çeşitli seferlere o da yardımcı kuvvet gönderdi.
Kosova Savaşı sırasında I. Murad’ın şehit olmasının ardından tahta Yıldırım Bayezit geçti. Bu esnada başını Karamanoğulları’nın çektiği, Aydın, Germiyan ve Menteşe beyliklerinin de destek verdiği Bayezit karşıtı bir ittifak ortaya çıktı. Bu beylikler üzerine yürüyen Yıldırım Bayezit, 1390 yılında Manisa’yı da aldı. Bazı kaynaklar Hızırşah’ın da bu ittifak içinde yer aldığını, Yıldırm’a yenilince kaçıp Asya’da yeni bir güç olarak ortaya çıkan büyük Türk mareşali Timur’a sığındığını belirtir. Bazı kaynaklarda ise Hızırşah’ın Manisa’yı gönüllü olarak Yıldırım’a bıraktığı, kendisinin de Demirci yöresine çekilip bu bölgenin idaresi ile ilgilendiği belirtilir.
1402 yılında Ankara Savaşı’nda Timur’un Yıldırım’ı yenip esir alması sonucu, Osmanlı Fetret Dönemi’ne, Anadolu beylikleri de yeniden diriliş döneminde girdi. Timur Anadolu’daki Türkmen beylerine eski topraklarını iade etti. Bu dönemde Hızırşah da tekrar Manisa’ya geldi. Fetret Dönemi boyunca devam eden Osmanlı taht kavgaları sırasında Hızırşah, İsa Çelebi’nin yanında yer aldı. Kardeşlerine karşı girdiği taht mücadelesini kazanan Çelebi Mehmet, İsa Çelebi’yi ortadan kaldırdıktan sonra 1410 yılında Hızırşah üzerine yürüdü ve Hızırşah’ı yakalayıp öldürttü. Bu tarihten itibaren Saruhanoğlu beyliğinin toprakları kesin olarak Osmanlı hakimiyete girdi ve Saruhanoğuları’nın siyasi varlığı sona erdi.
Kaynaklar
- Koca, Salim. (2012). Anadolu Türk Beylikleri. Ankara: Berikan Yayınevi
- Emecen, Feridun M. (2012). İlk Osmanlılar ve Batı Anadolu Beylikler Dünyası. İstanbul: Timaş Yayınları
- Öztürk, Mehmet. (2007). Oğuz Türkleri. İstanbul: Ledo Yayınları
Anadolu Selçukluları’nın 1243 Kösedağ Savaşı’da Moğol ordusuna yenilmesinin ardından Anadolu toprakları İlhanlı hakimiyeti altına girdi. İlhanlı hakimiyeti altında günden güne zayıflayan Anadolu Selçuklu Devleti en sonunda parçalandı ve bu parçalanma sonucu irili ufaklı çeşitli Türk beylikleri ortaya çıktı. İşte bu dönemde Batı Anadolu’da kurulmuş olan beyliklerden biri de Saruhanoğulları Beyliği’dir.
Beylik ismini kurucusu Saruhan Bey’den alır. Kaynaklarda Saruhan Bey’in ailesi hakkında çok fazla bilgi yoktur. Eldeki kesin olan bilgiler babasının isminin Alpagu olduğu ve Alpagu’nun Çuğa ve Ali adında iki oğlu daha olduğudur. Bir görüşe göre Saruhan Bey’in mensubu olduğu Türkmen boyu Harezm bölgesinden gelmiştir. Bu görüşe göre Saruhan Bey’in dedeleri I. Alaeddin Keykubad zamanında Selçuklu hizmetine giren Harezm beyleri arasındadır. Bugün Batı Anadolu ve Batı Toroslar’da Horzum (= Harezm) adıyla anılan Türkmen aşiretleri bulunmaktadır. Bu Horzum Türkmenleri’nin o dönemde Harezm’den göçen Türkmen aşiretleri olduğu kabul edilmektedir.
Saruhan Bey Dönemi
Sultan II. Mesud’un emrindeki beylerden olan Saruhan Bey, Selçuklu hakimiyetinin çökmeye başlamasıyla birçok diğer bey gibi II. Mesud’un hizmetinden ayrıldı. Bir süre Germiyanoğulları topraklarını üs olarak kullanıp Batı Anadolu’da fetih hareketlerinde bulundu. Bu bölgedeki Bizans’ın paralı asker olarak getirdiği Katalan kuvvetlerinin başarısızlığa uğrayıp 1305 yılında çekilmesinin ardından Türk ilerleyişi daha da kolaylaştı. 1313 yılında Manisa’da kesin hakimiyetini sağlayan Saruhan Bey, burada beyliğini ilan etti. Manisa’yı başkent yapıp buraya yerleşen Saruhan Bey, kardeşleri Çuğa Bey’e Demirci’nin, Ali Bey’e de Kemalpaşa’nın yönetimini verdi.
Kuzeyde Karesioğulları, doğuda Germiyanoğulları, güneyde Aydınoğulları ile komşu olan Saruhan Bey, fetih hareketlerini sahil bölgelerine ve Ege adalarına yöneltti. Bir donanma da kuran Saruhan Bey, Aydınoğlu Umur Bey ile birlikte sahil şehirleri ve Ege adaları üzerine seferler düzenledi. Cenevizliler’in kontrolündeki Foça ile Sakız ve Midilli adalarını vergiye bağladı. Bu esnada Bizans ile de temaslar başladı. Bizans hükümdarı III. Andronikos, Saruhan Bey ve Umur Bey ile bir ittifak yaptı. Bu ittifakın Osmanlılar’a karşı mı yoksa bölgedeki önemli güçlerden biri olan Latinler’e karşı mı olduğu kesin olmamakla birlikte kuvvetli olan ihtimal Latinler’e karşı olduğudur. Çünkü bu dönemde Osmanlılar ile Saruhanlılar henüz birbirlerine komşu değildi ve aralarında bir sürtüşme veya rekabet bulunmuyordu.
III. Andronikos’un ölümünden sonra Bizans’ta taht kavgaları başladı. Aydınoğlu Umur Bey, Bizans tahtı için mücadeleye giren Kantakuzenos’a yardım etmek istiyordu. Saruhan Bey, Umur Bey’in bu isteğine destek verdi. Oğlu Süleyman Bey komutasındaki kuvvetlerini ve donanmasını Rumeli’ye geçmeyi planlayan Umur Bey ile birlikte gönderdi. Rumeli’ye geçen Aydın ve Saruhan kuvvetleri burada Kantakuzenos’un düşmanlarına karşı bir dizi savaş yaptı. Fakat Süleyman Bey’in yakalandığı bir hastalık sonucu vefat etmesi üzerine sefer yarım kaldı ve Umur Bey geri döndü (1343).
Oğlunun ölümüne çok üzülen Saruhan Bey, Aydınoğulları ve Kantakuzenos ile yaptığı ittifaktan ayrıldı. Bir süre sonra da (1345) Manisa’da vefat etti. Manisa ve çevresinde Türk hakimiyetini perçinleyen Saruhan Bey, Manisa’daki türbesine defnedildi.
İlyas Bey Dönemi
Saruhan Bey’den sonra yerine oğlu İlyas Bey geçti. İlyas Bey, babasının politikalarını genel olarak desteklemiş ve Aydınoğlu Umur Bey ile olan ittifakı sürdürmüştür. Bu sırada Bizans’ta devam eden taht kavgasında bu sefer Kantakuzenos’un rakibi İmparatoriçe Anna, Saruhanlılar’a elçi göndererek destek istedi. İmparatoriçenin destek talebini kabul eden İlyas Bey ve Umur Bey, kuvvetlerini Rumeli’ye gönderdi. Rumeli’ye geçtikten sonra saf değiştiren Aydın ve Saruhan kuvvetleri Kantakuzenos’u destekledi. Bir süreliğine tahtı ele geçiren Kantakuzenos, daha sonra Ioannes Palailogos’a karşı girdiği yeni bir taht savaşını kaybetti. Yeni imparator Ioannes Palailogos, İlyas Bey’i tuzağa düşürüp esir aldı. İlyas Bey’in karısı Bizans’a yüklü bir fidye ödeyerek İlyas Bey’in serbest kalmasını sağladı (1356). 1362 civarında öldüğü tahmin edilen İlyas Bey’in yerine oğlu İshak Çelebi geçti.
İshak Çelebi Dönemi
Saruhan Beyliği’ne klasik yapısını İshak Çelebi’nin kazandırdığı söylenebilir. İshak Bey, komşu beyliklerle iyi ilişkiler kurmaya çalışmış, dikkatli ve dengeli bir politika yürütmüştür. Bir taraftan Memlük – Karamanlı ittifakına destek olmuş, onların seferlerine kuvvet göndermiş, bir taraftan da Karesioğulları Beyliği’nin topraklarını ele geçirip Saruhanlılar ile komşu olan ve gittikçe gücü artan Osmanlı hükümdarı I. Murat ile iyi ilişkiler kurmaya çalışmıştır. Uzun yıllar boyunca süren deniz seferleri, İtalyanlar ile yapılan ticaret ve Manisa’nın köle ticaretinde önemli bir yere sahip olması sonucu önemli bir ekonomik güce sahip olan İshak Bey, imar faaliyetlerine ağırlık vermiştir. Geçirdiği çeşitli onarımlar sonrasında günümüzde halen ayakta olan Ulu Camii Külliyesi ve Gülgün Hatun Külliyesi gibi yapılar İshak Bey döneminde yapılmıştır. Bu eserler içerisinde özellikle Ulu Camii ve Külliyesi, beylikler döneminde Anadolu’da inşa edilmiş önemli eserlerdendir.
İshak Çelebi döneminin önemli özelliklerinden birisi de Mevleviliğin Saruhanlı topraklarına önemli bir güce kavuşmasıdır. Bizzat İshak Bey de Mevleviliği benimsemiş ve “çelebi” ünvanını kullanmıştır. Nitekim onun tarafından yaptırılan Ulu Camii Külliyesi içindeki eserlerden birisi de Mevlevihane’dir. 1388’de ölen İshak Bey, yine bu külliye içerisinde yer alan türbesine defnedilmiştir.
Beyliğin Zayıflaması Yıkılışı
İshak Bey’in ölümünün ardından oğulları Orhan ve Hızırşah arasında taht kavgası başladı. Bu mücadeleyi kazanan Hızırşah beyliğin başına geçti. Fakat bir taraftan komşuları Osmanlılar’ın yükselişi, bir taraftan Latinler’in İzmir’i tekrar ele geçirmesi sonucu zorlaşan deniz seferleri, bir taraftan da taht kavgaları Saruhan Beyliği’ni eski gücünden bir hayli uzaklaştırdı. Bu şartlar altında Hızırşah, I.Murat ile iyi ilişkiler kurma yolunu seçti. Osmanlı ordusunun çıktığı çeşitli seferlere o da yardımcı kuvvet gönderdi.
Kosova Savaşı sırasında I. Murad’ın şehit olmasının ardından tahta Yıldırım Bayezit geçti. Bu esnada başını Karamanoğulları’nın çektiği, Aydın, Germiyan ve Menteşe beyliklerinin de destek verdiği Bayezit karşıtı bir ittifak ortaya çıktı. Bu beylikler üzerine yürüyen Yıldırım Bayezit, 1390 yılında Manisa’yı da aldı. Bazı kaynaklar Hızırşah’ın da bu ittifak içinde yer aldığını, Yıldırm’a yenilince kaçıp Asya’da yeni bir güç olarak ortaya çıkan büyük Türk mareşali Timur’a sığındığını belirtir. Bazı kaynaklarda ise Hızırşah’ın Manisa’yı gönüllü olarak Yıldırım’a bıraktığı, kendisinin de Demirci yöresine çekilip bu bölgenin idaresi ile ilgilendiği belirtilir.
1402 yılında Ankara Savaşı’nda Timur’un Yıldırım’ı yenip esir alması sonucu, Osmanlı Fetret Dönemi’ne, Anadolu beylikleri de yeniden diriliş döneminde girdi. Timur Anadolu’daki Türkmen beylerine eski topraklarını iade etti. Bu dönemde Hızırşah da tekrar Manisa’ya geldi. Fetret Dönemi boyunca devam eden Osmanlı taht kavgaları sırasında Hızırşah, İsa Çelebi’nin yanında yer aldı. Kardeşlerine karşı girdiği taht mücadelesini kazanan Çelebi Mehmet, İsa Çelebi’yi ortadan kaldırdıktan sonra 1410 yılında Hızırşah üzerine yürüdü ve Hızırşah’ı yakalayıp öldürttü. Bu tarihten itibaren Saruhanoğlu beyliğinin toprakları kesin olarak Osmanlı hakimiyete girdi ve Saruhanoğuları’nın siyasi varlığı sona erdi.
Kaynaklar
- Koca, Salim. (2012). Anadolu Türk Beylikleri. Ankara: Berikan Yayınevi
- Emecen, Feridun M. (2012). İlk Osmanlılar ve Batı Anadolu Beylikler Dünyası. İstanbul: Timaş Yayınları
- Öztürk, Mehmet. (2007). Oğuz Türkleri. İstanbul: Ledo Yayınları
29 Ekim 2013 Salı
Cumhuriyet
- Arif Nihat Asya -
Sevgilisi oldun, ey cumhuriyet,
"Türk Milleti" denen büyük milletin!
Kavuşmamız yakın, senin nurunla,
Nimetine çağdaş medeniyetin!
Göklere duyursun -yıldönümünde-
Gençlerim, adını "Cumhuriyet"in!
Sevip "Payitahtım" dediğin yerin
Koynunda yatıyor velinimetin...
Sana ve ona yan bakanlar için
Kalbimizde yeri yok merhametin!
Göklere duyursun -yıldönümünde-
Gençlerim, adını "Cumhuriyet"in!
Sana kurduğumuz zafer takından
Geçmektedir yolu ebediyetin...
Tehlike anında bizi seferber
Etmeye yetişir bir işaretin!
Göklere duyursun -yıldönümünde-
Gençlerim, adını "Cumhuriyet"in!
25 Ekim 2013 Cuma
Ziya Gökalp (23 Mart 1876 - 25 Ekim 1924)
TURAN
Nabızlarımda vuran duygular ki tarihin
Birer derin sesidir, ben sahifelerde değil
Güzide, şanlı, necip ırkımın uzak ve yakın
Bütün zaferlerini kalbimin tanininde
Nabızlarımda okur, anlar, eylerim tebcil.
Sahifelerde değil, çünkü Atilla, Cengiz
Zaferle ırkımın tetviç eden bu nasiyeler,
O tozlu çerçevelerde, o iftira amiz
Muhit içinde görünmekte kirli, şermende;
Fakat şerefle numayan Sezar ve İskender!
Nabızlarımda evet, çünkü ilm için müphem
Kalan Oğuz Han'ı kalbim tanır tamamiyle
Damarlarımda yaşar şan-ü ihtişamiyle
Oğuz Han, işte budur gönlümü eden mülhem:
Vatan ne Türkiye'dir Türkler'e, ne Türkistan
Vatan, büyük ve müebbet bir ülkedir: Turan
Nabızlarımda vuran duygular ki tarihin
Birer derin sesidir, ben sahifelerde değil
Güzide, şanlı, necip ırkımın uzak ve yakın
Bütün zaferlerini kalbimin tanininde
Nabızlarımda okur, anlar, eylerim tebcil.
Sahifelerde değil, çünkü Atilla, Cengiz
Zaferle ırkımın tetviç eden bu nasiyeler,
O tozlu çerçevelerde, o iftira amiz
Muhit içinde görünmekte kirli, şermende;
Fakat şerefle numayan Sezar ve İskender!
Nabızlarımda evet, çünkü ilm için müphem
Kalan Oğuz Han'ı kalbim tanır tamamiyle
Damarlarımda yaşar şan-ü ihtişamiyle
Oğuz Han, işte budur gönlümü eden mülhem:
Vatan ne Türkiye'dir Türkler'e, ne Türkistan
Vatan, büyük ve müebbet bir ülkedir: Turan
Ziya Gökalp'in İstanbul'daki kabri
11 Ekim 2013 Cuma
Atatürk Manisa'da (10-11 Ekim 1925)
“Manisa’nın muhterem ahalisi;
Yaptığınız bu coşkun tezahürat ve sevinçle hâsıl olan heyecanın şiddeti zail olmadan bana müsaade ediniz, sizi kemâl-i samimiyetle selamlayayım ve hakkımdaki tezahürattan dolayı teşekkür edeyim.
Muhterem arkadaşlar! Sizin efkârınızı, temayülâtınızı pek veciz bir suretle ifade eden belediye reisi beyefendinin sözlerini ikiye ayıracağım: Birincisi şahsıma ait iltifatlarınızdır. Buna arz-ı minnet ederim, ikinci cihet ki, en mühimi, en esaslısıdır. O da sizin terakki ve teceddid yollarında atmakta olduğunuz hatvelerin manası, medlulüdür. Bunları da kemâl-i takdirle yadederim.
Muhterem ahali!
Bu noktada mucib-i mefharetimiz olan bir ciheti arz edeyim. Görülüyor ki, bizim kalbimiz, bizim fikrimiz tamamıyla sizin hissiyat, efkâr ve amalinize tetabuk etmektir. Bu vesile ile tekrar etmek isterim. Bütün memleket, bütün cihan bilsin ki, Türkiye halkı rüesasıyla, müdiraniyle ve rüesa, müdiranı da halkıyla beraber aynı yolun yolcusu, hemfikir insanlardır.
Aziz Manisalılar!
Ben Manisa’yı yangınlar içinde harap ve türâb bir halde görmüştüm.
Muhterem Manisalılar!
Ben sizi zulmetten, ateşten, esaretten henüz kurtulduğunuz bir zamanda görmüştüm. Fakat o günkü halleri itiraf ederim, hakiki teessürle telakki etmedim. Gerçi siz zulüm ve taarruzun şiddetli darbelerinden henüz kurtulmuştunuz. Fakat ben emindim ki, bu kadar şiddetli darbeler insanların imanlarını takviye eder. İstidadı, cevheri olan bir millet öyle darbelerden mitenebbih olur. Maziye nisbeten atisini daha çok parlak yapabilir.
Muhterem arkadaşlar!
Felaketler insanları, akılları başında olan milletleri daima azimkar hamlelere sevk eder ve işte siz de o hamleleri yapmaktasınız. Bugün mamuriyet itibarıyla gördüklerim bu hamlelerin çok bariz tezahürleridir.
Arkadaşlar!
Bugünkü teyakkuzlarınızın, azminizin çok az zamanda çok feyizli neticeler vereceğine emin olarak sizi tekrar hürmetle selamlarım.”
Gazi Mustafa Kemal Paşa
Yaptığınız bu coşkun tezahürat ve sevinçle hâsıl olan heyecanın şiddeti zail olmadan bana müsaade ediniz, sizi kemâl-i samimiyetle selamlayayım ve hakkımdaki tezahürattan dolayı teşekkür edeyim.
Muhterem arkadaşlar! Sizin efkârınızı, temayülâtınızı pek veciz bir suretle ifade eden belediye reisi beyefendinin sözlerini ikiye ayıracağım: Birincisi şahsıma ait iltifatlarınızdır. Buna arz-ı minnet ederim, ikinci cihet ki, en mühimi, en esaslısıdır. O da sizin terakki ve teceddid yollarında atmakta olduğunuz hatvelerin manası, medlulüdür. Bunları da kemâl-i takdirle yadederim.
Muhterem ahali!
Bu noktada mucib-i mefharetimiz olan bir ciheti arz edeyim. Görülüyor ki, bizim kalbimiz, bizim fikrimiz tamamıyla sizin hissiyat, efkâr ve amalinize tetabuk etmektir. Bu vesile ile tekrar etmek isterim. Bütün memleket, bütün cihan bilsin ki, Türkiye halkı rüesasıyla, müdiraniyle ve rüesa, müdiranı da halkıyla beraber aynı yolun yolcusu, hemfikir insanlardır.
Aziz Manisalılar!
Ben Manisa’yı yangınlar içinde harap ve türâb bir halde görmüştüm.
Muhterem Manisalılar!
Ben sizi zulmetten, ateşten, esaretten henüz kurtulduğunuz bir zamanda görmüştüm. Fakat o günkü halleri itiraf ederim, hakiki teessürle telakki etmedim. Gerçi siz zulüm ve taarruzun şiddetli darbelerinden henüz kurtulmuştunuz. Fakat ben emindim ki, bu kadar şiddetli darbeler insanların imanlarını takviye eder. İstidadı, cevheri olan bir millet öyle darbelerden mitenebbih olur. Maziye nisbeten atisini daha çok parlak yapabilir.
Muhterem arkadaşlar!
Felaketler insanları, akılları başında olan milletleri daima azimkar hamlelere sevk eder ve işte siz de o hamleleri yapmaktasınız. Bugün mamuriyet itibarıyla gördüklerim bu hamlelerin çok bariz tezahürleridir.
Arkadaşlar!
Bugünkü teyakkuzlarınızın, azminizin çok az zamanda çok feyizli neticeler vereceğine emin olarak sizi tekrar hürmetle selamlarım.”
Gazi Mustafa Kemal Paşa
9 Ekim 2013 Çarşamba
27 Ağustos 2013 Salı
Albay Reşat Bey (1879 İstanbul - 27 Ağustos 1922 Çiğiltepe / Sandıklı)
ÇİĞİLTEPE
İnatla dayandı düşman
Yerden bitercesine çoğala, çoğala,
Mermiyle vur,
Dipçikle vur,
Tükenmez gâvur oğlu gâvur.
N'edersin alamadık Çiğiltepe'yi,
Şehit verdik
Yiğit Reşat Bey’i,
Tövbe ettik yaşamaya…
Daha gidecek can varmış helâlinden,
Kader bu ya…
Gün ışığında karardı benzimiz
Vıcık vıcık gömleğimiz
Kan akar her damardan.
Sonunda
Söktük hepsini topraktan
Yalın ellerimizle,
Göz yaşımızda parladı Çiğiltepe,
Bir nur…
İnanmıştık: Şehitler ile
Mustafa Kemal Paşa
Bizi korur…
-Cenab Ozankan-
2 Ağustos 2013 Cuma
Kurtdereli Mehmet Pehlivan’a
Seni, cihanda büyük ün almış bir Türk pehlivanı tanıdım. Parlak muvaffakiyetlerinin sırrını, şu sözlerle izah ettiğini de öğrendim: “Ben her güreşte arkamda Türk Milleti’nin bulunduğunu ve millet şerefini düşünürüm.”
Bu dediğini, en az, yaptıkların kadar beğendim. Onun için senin bu değerli sözünü, Türk sporcularına bir meslek düsturu olarak kaydediyorum. Bununla, senden ve sözlerinden ne kadar memnun olduğumu anlarsın.
Çoluk çocuğun için sana ufak bir armağan gönderiyorum. O, bu mektubumla beraberdir.
Pehlivan, ömrünün tam sağlıkla uzun sürmesini dilerim."
Gazi Mustafa Kemal Paşa- 12 Kasım 1931
12 Haziran 2013 Çarşamba
Küçük Alimcan
Kendisi de Kırım Türkü olan Cengiz Dağcı’nın (9 Mart 1919 – 22 Eylül 2011) [1] bir Kırım hikayesi olan Küçük Alimcan [2] isimli eserinden bir bölüm:
"Eskide Gerayların yönetiminde olan uzak topraklarda okullara giden çocuklar gibi, Alimcan’ın çocukları da okula gideceklerdi; ve yalnızca kutsal kitabı değil; hesap, doğa ve insanların ve hayvanların sağlıklarıyla ilgili ilimleri öğreneceklerdi. Hiç kimse veremden, kızamıktan ölmeyecekti Küçükyanköy’de. Herkes doğal doğumlarla doğup, doğal ölümlerle öleceklerdi.
‘Bizim annelerimiz Tanrı tarafından bize verilmiş hayatın öksüzleri oldular’ diyordu içinden Alimcan. ‘Fatma adı kutsal geçen bir ad. Ali de, Veli de, Ebu Bekir tekrarlanan adlar. Ancak, kutsal kitabımızda yazılı diye, beyinlerimizi kapatıp, bu adları tekrarlamamıza neden olamaz. Kutsal kitabımızı kendi dilimizde okumamız ve anlamamız gerekiyordu.’
Öyle düşünüyordu Alimcan."
[1] Murat Bardakçı'nın Cengiz Dağcı ile ilgili yazısı için bakınız: http://www.haberturk.com/yazarlar/murat-bardakci/673868-cengiz-dagci
[2] Cengiz Dağcı. Rüyalarda: Ana ve Küçük Alimcan. Ötüken Yayınevi (2001).
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)